Kul Şahin mahlası ile şiirler ve ozanlık faaliyetini sürdüren Salih Şahin ile Sadık Miskini Mahlaslı Sait Küçük, mani geleneğinin, ozanlıkta ve geçmiş dönemde, Kars'ta önemini ortaya koymak için ilk kez mani ile atıştılar. Kars, ozanlık ve türkü konusunda atışan Kul Şahin ve Sadık Miskini; düz mani, cinaslı mani, lebdeğmez mani ve cinaslı lebdeğmez ile cinaslı lebdeğmez bayatı üzerine atıştı.
KAYBOLMAYA YÜZ TUTAN MANİ GELENEĞİNİ YAŞATMAMIZ LAZIM
Kısa adı (KOTODER) olan Kars Oyunları Türküleri ve Ozanları Derneği Başkanı Gazeteci-Yazar Salih Şahin, manicilik geleneğinin eski dönemlerden günümüze kadar çeşitli alanlarda kullanıldığına ve zamanımızda yer yer sürdüğüne dikkat çekerek, "Ozanlıkta önemli bir yeri olan ancak yaygınlık göstermeyen ve günden güne kaybolmaya yüz tutan mani geleneğini yaşatmamız lazım. Bu açıdan mani ve çeşitleri üzerine bu zamana kadar yapılmayan atışmayı bu programda uyguladık. Burada ustalık gerektiren ve ileriki tarihlerde yarışma konularına kriter olabilecek dallardan da birkaçını vurgulamayı amaçladım. Bu durumun gerek ozanlık geleneğine, gerekse edebiyatımıza yeni bir renk ve ivme katacağını umuyorum" dedi.
MANİCİLİK, ÇEŞİTLERİYLE ATIŞMA DALI HALİNDE İLK KEZ TRT RADYOLARINDA
Murataza Çiçek Kars'a gelerek Salih Şahin'e ait Şahin Müzikevi'nde iki gün süren kayıtlar yaptı. İleriki günlerde TRT Radyo Türkü'de ve zaman zaman da TRT'nin diğer programlarında yayınlanacak olan "Anadolu'da Ozanlık Geleneği" programı, dinleyicileriyle buluşacak. Programın yapımcısı Murtaza Çiçek, yurdumuzda maniciliğin çeşitleriyle atışma dalı halinde işlendiğini ilk kez TRT radyolarında yayınlanmış olmaktan mutluluk duyacağını söyledi.
Murataza Çiçek Kars'a gelerek Salih Şahin'e ait Şahin Müzikevi'nde iki gün süren kayıtlar yaptı. İleriki günlerde TRT Radyo Türkü'de ve zaman zaman da TRT'nin diğer programlarında yayınlanacak olan "Anadolu'da Ozanlık Geleneği" programı, dinleyicileriyle buluşacak. Programın yapımcısı Murtaza Çiçek, yurdumuzda maniciliğin çeşitleriyle atışma dalı halinde işlendiğini ilk kez TRT radyolarında yayınlanmış olmaktan mutluluk duyacağını söyledi.
SALİH ŞAHİN, MANİCİLİĞİN ÖNEMİNİ VE OZANLIK GELENEKLERİNDEKİ YERİNİ ANLATTI
Her bölümünde büyük bir beğeni ile dinlenen programın önümüzdeki günlerde yayınlanacak yeni bölümünde, Murtaza Çiçek'in sorularını yanıtlayan 'Mani Baba' lakaplı Salih Şahin, ozanlığı, maniciliğin önemini ve maniciliğin ozanlık geleneklerindeki yerini şu şekilde anlattı:
"Kars'ta ozanlık ve saz şairliği umulan seviyede değil. Orta Asya'dan, Anadolu'ya ozanlık gelenekleri Kars'ın bir köprü olması nedeniyle Kars'tan yayılmıştır. Bu bakımdan Kars'a 'Aşıklar merkezi ve aşıklar şehri' denir. Kars'a 20 kadar medeniyet gelmiş, yerleşmiş ve kültürünü buraya bırakmış, buradan da Anadolu'ya taşımıştır. Ondan dolayı Kars'ta kültürel zenginlik olarak aşıklık sanatı çok öndedir. Çünkü kültür devamlı Kars'tan göçmüştür ve Kars bir köprü görevi görmüştür. Aşıklığın umulan seviyede olmamasının bir diğer sebebi de bazı zamanlarda bir meslekte olan aşıklığa fazla önem verilmemesidir."
Her bölümünde büyük bir beğeni ile dinlenen programın önümüzdeki günlerde yayınlanacak yeni bölümünde, Murtaza Çiçek'in sorularını yanıtlayan 'Mani Baba' lakaplı Salih Şahin, ozanlığı, maniciliğin önemini ve maniciliğin ozanlık geleneklerindeki yerini şu şekilde anlattı:
"Kars'ta ozanlık ve saz şairliği umulan seviyede değil. Orta Asya'dan, Anadolu'ya ozanlık gelenekleri Kars'ın bir köprü olması nedeniyle Kars'tan yayılmıştır. Bu bakımdan Kars'a 'Aşıklar merkezi ve aşıklar şehri' denir. Kars'a 20 kadar medeniyet gelmiş, yerleşmiş ve kültürünü buraya bırakmış, buradan da Anadolu'ya taşımıştır. Ondan dolayı Kars'ta kültürel zenginlik olarak aşıklık sanatı çok öndedir. Çünkü kültür devamlı Kars'tan göçmüştür ve Kars bir köprü görevi görmüştür. Aşıklığın umulan seviyede olmamasının bir diğer sebebi de bazı zamanlarda bir meslekte olan aşıklığa fazla önem verilmemesidir."
TELEVİZYON VE MEDYA MARİFETİYLE AŞIKLIĞA, BATIDA BİRAZ DAHA FAZLA ÖNEM VERİLMİŞTİR
Diğer bir husus; aşıklığa Batıda biraz daha fazla önem verilmiştir. Medyanın ve basın yayın organlarının Batı'da daha yaygın olması, reklamının ve tanıtıcı özelliğinin olması sebebiyle kişiler Kars'ta isim yapamayınca batıya göçmüşlerdir. Mesela Kars bir merkez olmasına rağmen, aşıklarımız isimlerini Konya'da düzenlenen aşıklar bayramında duyurabilmişlerdir. Diğer bir nedeni de; âşıklarımızın, -benim 'Makam hastalığı' dediğim- zaman zaman, makamlara ve belli şeylere bağlı kalarak ilerlemeleri ve kendilerinden üretim yapmamış olmalarıdır. Aşıklarımız, eski ozanların çalıp söylediği ezgilerden yararlanmış, onları kalıp olarak kullanmışlardır. Son zamanlarda da aşıklarımız diğer halk müziği sanatçılarının, Anadolu'daki diğer müzik çalışmalarının, medyanın tesirinde kalarak aşıklıkta tavır değiştirmeye başlamışlardır. Halk müziği sanatçılarıyla aşıklık arasında bir geçiş söz konusu olmaktadır. Bu da umulan bir durum değildir. İyi midir? Bence kötüdür. Bir noktada yenilik güzeldir ama âşıklık geleneğinin de yitirilmemesi lazım.
Diğer bir husus; aşıklığa Batıda biraz daha fazla önem verilmiştir. Medyanın ve basın yayın organlarının Batı'da daha yaygın olması, reklamının ve tanıtıcı özelliğinin olması sebebiyle kişiler Kars'ta isim yapamayınca batıya göçmüşlerdir. Mesela Kars bir merkez olmasına rağmen, aşıklarımız isimlerini Konya'da düzenlenen aşıklar bayramında duyurabilmişlerdir. Diğer bir nedeni de; âşıklarımızın, -benim 'Makam hastalığı' dediğim- zaman zaman, makamlara ve belli şeylere bağlı kalarak ilerlemeleri ve kendilerinden üretim yapmamış olmalarıdır. Aşıklarımız, eski ozanların çalıp söylediği ezgilerden yararlanmış, onları kalıp olarak kullanmışlardır. Son zamanlarda da aşıklarımız diğer halk müziği sanatçılarının, Anadolu'daki diğer müzik çalışmalarının, medyanın tesirinde kalarak aşıklıkta tavır değiştirmeye başlamışlardır. Halk müziği sanatçılarıyla aşıklık arasında bir geçiş söz konusu olmaktadır. Bu da umulan bir durum değildir. İyi midir? Bence kötüdür. Bir noktada yenilik güzeldir ama âşıklık geleneğinin de yitirilmemesi lazım.
AŞIKLARIMIZA USTALARIN, EDEBİYATÇILARIN, MÜZİSYENLERİN, BİLİM ADAMLARININ, KÜLTÜR ELÇİLERİNİN VE ARAŞTIRMACILARIN YÖN VERMESİ GEREKİR
Aşıklarımıza ustaların, edebiyatçıların, müzisyenlerin, bilim adamlarının, kültür elçilerinin ve araştırmacıların yön vermesi gerekir. Bizim âşıklarımıza özellikle edebiyatçılar yön vermiştir. Merhum Aşık Şenlik'in çok sayıda şiiri var. Gelmiş burada derlemişlerdir. Mesela Tarihçi Profesör Fahrettin Kırzıoğlu, Şenlik'in birçok şiirini derlemiştir. Diğerlerini yine edebiyatçılar derlemişlerdir, tarihçiler derlemişlerdir. Köyde muhtarlar, aşıklığa ilgili olanlar, hafızlar derlemişlerdir. Onlar da sözlerini kafalarına yazmışlardır, kağıda geçirmişlerdir. Biz de onlardan yararlanıyoruz. Yani ezgiyi bu zamana kadar kimse getirmemiştir. Batıdaki ozanların bizden farkı budur. Mesela 'Abdal' tarzında Neşet Ertaş bir ozandır, yöresinin ozanıdır. Ama türküleriyle tanınmasının nedeni, yazdığı şiirlerden ziyade, özellikle ezgileridir. Mesela Aşık Mahsuni'nin ezgileri farklıdır. Aşık Veysel'in her sözünün ve ezgisinin özelliği farklıdır. Ama bizim bu yöredeki ozanlarımız; eski ozanlardan duydukları 'usta malı' dediğimiz ezgileri ve sözleri kafalarına almışlardır, ezberlemişlerdir, o ezgiyle söylemektedirler. Bu sefer o ezgiyi kalıp olarak, hatta ona 'makam' diyerek kullandıkları için, ezgiler de ön plana çıkmadığı için, kulağa fazla samimi gelmemektedir ve kalıcı olmamaktadır. Bizim buradaki aşıklarımız söz bakımından ön plandalar, fakat müzik bakımından hep bilinen ezgilerle söyledikleri için burada aşıklık geleneği kaybolmaya yüz tutmuştur. Maalesef buna aşıkların bayramlarında, aşıklık konusunda düzenlenen sempozyumlarda olsun bir açıklık getirilmemektedir. İlgili kurumların aşıkları uyarması, yol göstermesi, hedef koyması, onların yetişmesi için imkan hazırlaması gerekir. Yoksa bu durumda aşıklık geleneği zamanla kaybolacaktır. Aşık türkülerinin çoğunun notası bile yoktur, belgelenmemektedir. Bu bizim geleceğimiz için tehlike çanlarının çalması demektir.
Aşıklarımıza ustaların, edebiyatçıların, müzisyenlerin, bilim adamlarının, kültür elçilerinin ve araştırmacıların yön vermesi gerekir. Bizim âşıklarımıza özellikle edebiyatçılar yön vermiştir. Merhum Aşık Şenlik'in çok sayıda şiiri var. Gelmiş burada derlemişlerdir. Mesela Tarihçi Profesör Fahrettin Kırzıoğlu, Şenlik'in birçok şiirini derlemiştir. Diğerlerini yine edebiyatçılar derlemişlerdir, tarihçiler derlemişlerdir. Köyde muhtarlar, aşıklığa ilgili olanlar, hafızlar derlemişlerdir. Onlar da sözlerini kafalarına yazmışlardır, kağıda geçirmişlerdir. Biz de onlardan yararlanıyoruz. Yani ezgiyi bu zamana kadar kimse getirmemiştir. Batıdaki ozanların bizden farkı budur. Mesela 'Abdal' tarzında Neşet Ertaş bir ozandır, yöresinin ozanıdır. Ama türküleriyle tanınmasının nedeni, yazdığı şiirlerden ziyade, özellikle ezgileridir. Mesela Aşık Mahsuni'nin ezgileri farklıdır. Aşık Veysel'in her sözünün ve ezgisinin özelliği farklıdır. Ama bizim bu yöredeki ozanlarımız; eski ozanlardan duydukları 'usta malı' dediğimiz ezgileri ve sözleri kafalarına almışlardır, ezberlemişlerdir, o ezgiyle söylemektedirler. Bu sefer o ezgiyi kalıp olarak, hatta ona 'makam' diyerek kullandıkları için, ezgiler de ön plana çıkmadığı için, kulağa fazla samimi gelmemektedir ve kalıcı olmamaktadır. Bizim buradaki aşıklarımız söz bakımından ön plandalar, fakat müzik bakımından hep bilinen ezgilerle söyledikleri için burada aşıklık geleneği kaybolmaya yüz tutmuştur. Maalesef buna aşıkların bayramlarında, aşıklık konusunda düzenlenen sempozyumlarda olsun bir açıklık getirilmemektedir. İlgili kurumların aşıkları uyarması, yol göstermesi, hedef koyması, onların yetişmesi için imkan hazırlaması gerekir. Yoksa bu durumda aşıklık geleneği zamanla kaybolacaktır. Aşık türkülerinin çoğunun notası bile yoktur, belgelenmemektedir. Bu bizim geleceğimiz için tehlike çanlarının çalması demektir.
HALK MÜZİĞİNDE MAKAM YOKTUR
Makam, halk müziğinde yoktur, sanat müziğinde makam vardır. Makam, bir müzik kalıbıdır. Bizim Azeri türkülerimizde makam özellikleri vardır, o Azeri türküler hem halk müziğinde hem sanat müziğinde kullanılmaktadır. Makam konusunda aşıklarımız özellikle eski bildikleri havayı kalıp olarak kullanıp, ona makam demektedirler. Dolayısıyla ezgi üretmeyip sadece söz üretmişlerdir. Oysa halk müziğinin ve aşıkların eserlerinin tanınmasında en büyük etken ezgidir. Biz çok sayıda yabancı müzik eseri dinliyoruz, belki ne söylendiğini, hangi dilde söylendiğini bile bilmiyoruz ama o ezgi bizim kulağımızda oluyor. O ezgiyi duyduğumuz zaman içimizden oynamak geliyor. Ama sözlerin anlamını dahi bilmiyoruz. Keşke ozanlarımız müzik konusunda da eğitilselerdi. Makam dedikleri belli başlı 50-60 tane ezgi var, eserler hep aynı ezgilerle söylendikleri için yaygınlık göstermiyor, hatta belki de biraz bıkkınlık oluyor.
Makam, halk müziğinde yoktur, sanat müziğinde makam vardır. Makam, bir müzik kalıbıdır. Bizim Azeri türkülerimizde makam özellikleri vardır, o Azeri türküler hem halk müziğinde hem sanat müziğinde kullanılmaktadır. Makam konusunda aşıklarımız özellikle eski bildikleri havayı kalıp olarak kullanıp, ona makam demektedirler. Dolayısıyla ezgi üretmeyip sadece söz üretmişlerdir. Oysa halk müziğinin ve aşıkların eserlerinin tanınmasında en büyük etken ezgidir. Biz çok sayıda yabancı müzik eseri dinliyoruz, belki ne söylendiğini, hangi dilde söylendiğini bile bilmiyoruz ama o ezgi bizim kulağımızda oluyor. O ezgiyi duyduğumuz zaman içimizden oynamak geliyor. Ama sözlerin anlamını dahi bilmiyoruz. Keşke ozanlarımız müzik konusunda da eğitilselerdi. Makam dedikleri belli başlı 50-60 tane ezgi var, eserler hep aynı ezgilerle söylendikleri için yaygınlık göstermiyor, hatta belki de biraz bıkkınlık oluyor.
MANİ ATMA GELENEĞİ KAYBOLMAYA YÜZ TUTMUŞTUR
Mani atma geleneği, günümüzde gerek Türkiye'de gerekse Kars'ta oldukça kısıtlıdır, kaybolmaya yüz tutmuştur. Ancak sakızların kâğıdında manilere rastlıyoruz, onlar da rastgele ve anlamsız oluyor. Ama yaptığım bir araştırmaya göre; manicilik konusunda Kars, Türkiye'de maniciliğin merkezidir. Bunun nedeni yine Kars'ın, Orta Asya'dan Avrupa'ya bir köprü görevi yapması; kültürlerin, medeniyetlerin gelip buraya yerleşmesidir. Orta Asya'da Manileri Türkler çok kullanmışlardır. Dağda çobanlar kendi aralarında kullanmışlardır, çiftçiler kendi aralarında kullanmışlardır. Maniler bir taraftan nasihat için bir taraftan eğitici olarak kullanılmışlardır. Yurt sevgisinin ifade edilmesi için kullanılmışlardır, ticarette ahlak konusunda kullanılmışlardır, toplum ahlakı konusunda kullanılmışlardır. Hatta bir oğlanın bir kıza gönül vermesi, özellikle bir kızın bir oğlana gönül vermesi veya onun sevgisine karşılık vermesi gibi şeyler ifade etmekten çekinilen şeyler olduğundan, bu konuda aracı olarak kullanılan şey manidir. Bir kızın, oğlana gönlünün olup olmadığının öğrenilmesi için aracı konulur, onun için de çardak manileri olur. Ya da hanabaşı dediğimiz dokuma işlerinde kızlar bir şeyler dokurken kendi aralarında maniler söyler ve birbirlerinin duygularını yoklar. Söz konusu işe gönlü olup olmadığını kızlar kendi aralarında öğrenmeye çalışırlardı. Kızlar bile kendi aralarında açıktan söylemezlerdi, ama mani aracılığıyla söylerlerdi. Düğünlerde halay çekerken, kına gecelerinde, kızlar kendi aralarında manilerle birbirlerini yoklar; gönüllü olup olmadıklarını, mutlu olup olmadıklarını, gelin kaynana arasında bir geçimsizlik olup olmadığını maniler yardımıyla sezerlerdi. Özellikle de benim tespitim olup birçok kişinin de bildiği bir durum şudur; duygulu işlerde manilerin ortaya konmasında, türkülerde, türkü sözlerinin yapılmasında, ezgilerde üretken olan kişiler aslında kadınlardır. Çünkü kadınlar daha duygusaldırlar, duygularını maniler ve ezgilerle söylerler. Erkekler duygularını fazla ortaya koymazlar. Bir cenazede, acı bir günde kadının feryat ederek, ağıt yakarak bir bayatı (maninin diğer bir ismidir, acıklı bayatı, acıklı mani) söylemesi, kenardan duyanların o kadından o sözü ve ezgiyi alıp türkü yapmasını sağlamaktadır. Bizim ozanlarımız da genelde bu tarz eserlerin ezgileriyle beraber sözlerini kadınlardan almışlardır, onlardan alıp yaygınlaştırmışlardır. Onların dertlerine ortak olmuş, tercüman olmuşlardır.
Mani atma geleneği, günümüzde gerek Türkiye'de gerekse Kars'ta oldukça kısıtlıdır, kaybolmaya yüz tutmuştur. Ancak sakızların kâğıdında manilere rastlıyoruz, onlar da rastgele ve anlamsız oluyor. Ama yaptığım bir araştırmaya göre; manicilik konusunda Kars, Türkiye'de maniciliğin merkezidir. Bunun nedeni yine Kars'ın, Orta Asya'dan Avrupa'ya bir köprü görevi yapması; kültürlerin, medeniyetlerin gelip buraya yerleşmesidir. Orta Asya'da Manileri Türkler çok kullanmışlardır. Dağda çobanlar kendi aralarında kullanmışlardır, çiftçiler kendi aralarında kullanmışlardır. Maniler bir taraftan nasihat için bir taraftan eğitici olarak kullanılmışlardır. Yurt sevgisinin ifade edilmesi için kullanılmışlardır, ticarette ahlak konusunda kullanılmışlardır, toplum ahlakı konusunda kullanılmışlardır. Hatta bir oğlanın bir kıza gönül vermesi, özellikle bir kızın bir oğlana gönül vermesi veya onun sevgisine karşılık vermesi gibi şeyler ifade etmekten çekinilen şeyler olduğundan, bu konuda aracı olarak kullanılan şey manidir. Bir kızın, oğlana gönlünün olup olmadığının öğrenilmesi için aracı konulur, onun için de çardak manileri olur. Ya da hanabaşı dediğimiz dokuma işlerinde kızlar bir şeyler dokurken kendi aralarında maniler söyler ve birbirlerinin duygularını yoklar. Söz konusu işe gönlü olup olmadığını kızlar kendi aralarında öğrenmeye çalışırlardı. Kızlar bile kendi aralarında açıktan söylemezlerdi, ama mani aracılığıyla söylerlerdi. Düğünlerde halay çekerken, kına gecelerinde, kızlar kendi aralarında manilerle birbirlerini yoklar; gönüllü olup olmadıklarını, mutlu olup olmadıklarını, gelin kaynana arasında bir geçimsizlik olup olmadığını maniler yardımıyla sezerlerdi. Özellikle de benim tespitim olup birçok kişinin de bildiği bir durum şudur; duygulu işlerde manilerin ortaya konmasında, türkülerde, türkü sözlerinin yapılmasında, ezgilerde üretken olan kişiler aslında kadınlardır. Çünkü kadınlar daha duygusaldırlar, duygularını maniler ve ezgilerle söylerler. Erkekler duygularını fazla ortaya koymazlar. Bir cenazede, acı bir günde kadının feryat ederek, ağıt yakarak bir bayatı (maninin diğer bir ismidir, acıklı bayatı, acıklı mani) söylemesi, kenardan duyanların o kadından o sözü ve ezgiyi alıp türkü yapmasını sağlamaktadır. Bizim ozanlarımız da genelde bu tarz eserlerin ezgileriyle beraber sözlerini kadınlardan almışlardır, onlardan alıp yaygınlaştırmışlardır. Onların dertlerine ortak olmuş, tercüman olmuşlardır.
MANİ ATMA GELENEĞİ VE MANİLER KARS'TA BATIYA GÖRE BİRAZ FARKLIDIR
Mani atma geleneği ve maniler Kars'ta batıya göre biraz farklıdır. Edebiyatçılarımız da birçok kitapta söylerler, maniye derler ki yedi heceli dört mısralıdır, ilk iki mısrası kafiye vermek içindir, anlam bozukluğu da olabilmektedir. Anlatılmak istenen son iki mısrada anlatılır. Ama Kars'ta bu geçerli değil. Ayak verilerek anlatılmaz. Dört mısranın dördünün de anlamlı olması lazım. Bir şiir çeşidi olduğu için dört mısranın da belli bir anlamda bütünlük oluşturması lazım ki değer kazansın. İşte o zaman ustalık işin içine girmektedir. Usta olan aşıklarımız, mani söylerken ustalıklarını maniyle belli ederlerdi, sanat kullanırlardı. Yani hem sözü güzel, anlamlı ve yerinde kullanır; hem de halkı düşündürebilmek için cinas kullanır, bir kelimeye iki üç anlam vererek dinleyen kişinin kendi anlamak istediği şekilde aşığın topluma ne demek istediğini anlamasını sağlardı.
Mani atma geleneği ve maniler Kars'ta batıya göre biraz farklıdır. Edebiyatçılarımız da birçok kitapta söylerler, maniye derler ki yedi heceli dört mısralıdır, ilk iki mısrası kafiye vermek içindir, anlam bozukluğu da olabilmektedir. Anlatılmak istenen son iki mısrada anlatılır. Ama Kars'ta bu geçerli değil. Ayak verilerek anlatılmaz. Dört mısranın dördünün de anlamlı olması lazım. Bir şiir çeşidi olduğu için dört mısranın da belli bir anlamda bütünlük oluşturması lazım ki değer kazansın. İşte o zaman ustalık işin içine girmektedir. Usta olan aşıklarımız, mani söylerken ustalıklarını maniyle belli ederlerdi, sanat kullanırlardı. Yani hem sözü güzel, anlamlı ve yerinde kullanır; hem de halkı düşündürebilmek için cinas kullanır, bir kelimeye iki üç anlam vererek dinleyen kişinin kendi anlamak istediği şekilde aşığın topluma ne demek istediğini anlamasını sağlardı.
OZANLARIMIZ, GÜNÜMÜZE KADAR 50-60 CİVARINDA CİNASLI MANİ SÖYLEMİŞLERDİR
Aşıklarımız, özellikle sözleri daha anlamlı olsun diye, topluma karşı daha etkili olsun diye, toplum kendilerini daha iyi dinlesin, dikkat çeksin diye cinaslı mani yaparlardı. O cinaslı maniler de günümüzde 50-60 tane civarındadır. Aşıklarımız bazı türkülerinde, bazı hikayelerinde dikkat çeksin diye o cinaslı manileri kullanmaktadır. Fazla üretim yoktur. Ancak, bu cinaslı manilerin halk şiirleri türünde 'lebdeğmez' çeşidi de vardır. Usta aşıklar bu cinaslı manileri yapıyorlar, bunu aynı zamanda lebdeğmez şeklinde yaparak hem lebdeğmez, hem cinaslı olan mani yapmış oluyorlar.
Aşıklarımız, özellikle sözleri daha anlamlı olsun diye, topluma karşı daha etkili olsun diye, toplum kendilerini daha iyi dinlesin, dikkat çeksin diye cinaslı mani yaparlardı. O cinaslı maniler de günümüzde 50-60 tane civarındadır. Aşıklarımız bazı türkülerinde, bazı hikayelerinde dikkat çeksin diye o cinaslı manileri kullanmaktadır. Fazla üretim yoktur. Ancak, bu cinaslı manilerin halk şiirleri türünde 'lebdeğmez' çeşidi de vardır. Usta aşıklar bu cinaslı manileri yapıyorlar, bunu aynı zamanda lebdeğmez şeklinde yaparak hem lebdeğmez, hem cinaslı olan mani yapmış oluyorlar.
KONUSU ACIKLI OLAN MANİ BAYATIDIR
Bir de diğer bir husus; maniler Türkiye'de mani olarak kullanılır, ancak Azerbaycan'da maninin adı 'Bayatı'dır. Onlar maniye bayatı derler. Oysa bu bizde bir çelişki olmaktadır, edebiyatçılar arasında da bir çelişki olmaktadır. Yaptığım bir araştırmada, bir kitabımda da bunu vurgulamıştım; biz nasıl Türk halk müziğinde acıklı olan eserlere genellikle kırık hava, uzun hava diyorsak, manilerin de öyle çeşitleri var. Maniler günlük konular üzerineyse adı manidir. Ama acıklı durumlarda, depremlerde, cenazelerde, ayrılıklarda, yani insanın içini yakıp duygularını kabartacak konularda yazılmış manilere biz bayatı diyoruz. Yani maninin uzun havası bayatıdır. Hatta maniye bu yörede ezgi kullanıldığı zaman maniler türkülerin önemli söz kaynaklarıdır. Aşıklardan, diğer kaynaklardan aldığımız manilere müzik yapabiliyoruz. Bu yörede maninin ezgiyle söylenmiş hali 'mahnı'dır. Mahnı bu yörede türkü demektir. Mahnının söz kaynağı manidir. Mahnı kelimesi oradan gelmektedir. Bayatının ezgiyle söylenmiş hali de, yani maninin uzun havası da ağıttır.
Bir de diğer bir husus; maniler Türkiye'de mani olarak kullanılır, ancak Azerbaycan'da maninin adı 'Bayatı'dır. Onlar maniye bayatı derler. Oysa bu bizde bir çelişki olmaktadır, edebiyatçılar arasında da bir çelişki olmaktadır. Yaptığım bir araştırmada, bir kitabımda da bunu vurgulamıştım; biz nasıl Türk halk müziğinde acıklı olan eserlere genellikle kırık hava, uzun hava diyorsak, manilerin de öyle çeşitleri var. Maniler günlük konular üzerineyse adı manidir. Ama acıklı durumlarda, depremlerde, cenazelerde, ayrılıklarda, yani insanın içini yakıp duygularını kabartacak konularda yazılmış manilere biz bayatı diyoruz. Yani maninin uzun havası bayatıdır. Hatta maniye bu yörede ezgi kullanıldığı zaman maniler türkülerin önemli söz kaynaklarıdır. Aşıklardan, diğer kaynaklardan aldığımız manilere müzik yapabiliyoruz. Bu yörede maninin ezgiyle söylenmiş hali 'mahnı'dır. Mahnı bu yörede türkü demektir. Mahnının söz kaynağı manidir. Mahnı kelimesi oradan gelmektedir. Bayatının ezgiyle söylenmiş hali de, yani maninin uzun havası da ağıttır.
25.10.2016 12:24:49