"DEVLET DEDİĞİNİZ KURUM KİN VE ÖFKEYLE YÖNETİLMEZ"
Kanun hükmünde kararnamede yer alan savcı ve polise özel yetki, sözleşmeli öğretmen düzenlemesi ve terör örgütüyle ilgili bulunan gazete ve televizyonların kapatılması gibi önlemlerin hayata geçmesiyle ilgili Kılıçdaroğlu, "Hükümet doğal olarak yapılan bir darbe girişimine karşı hukuku çalıştıracaktır. Parlamentoda yetki alındı. Türkiye genelinde OHAL ilan edildi. Benim söylediğim şuydu, bir hükümet bir darbe girişimine karşı soruşturma açacaksa, yargılama yapılacaksa bunların hukukun üstünlüğü çerçevesinde yapılması lazım. İşkence gibi kötü muamele, baskı gibi olayların olmaması lazım. Bunlar olursa o zaman iktidarın ya da Türkiye Cumhuriyeti'nin saygınlığına gölge düşmüş olur. Savcılara yetki verilebilir. Şimdi bürokraside herkes kendisini güçlü kılmak için her türlü yetkiyi talep edebilir. Bürokrasinin böyle bir hastalığı vardır. Siyasal iktidarın yetkileri dağıtırken belli bir denge unsurunu gözetmesi lazım. Yetkilendireceği kişilerinde hukuk devletinin gereğini yerine getireceğinden emin olması lazım. Savcıların bu süre içinde hukukun gereğine göre hareket etmeleri gerekiyor. Hukuku yanlış çalıştırırsa, kamuoyunun gözünde soru işaretleri yaratırsa bu Türkiye Cumhuriyeti'nin darbeyle mücadelesine gölge düşürür. Devlet dediğiniz kurum kin ve öfkeyle yönetilmez. Devlet dediğiniz kurumun hukuk içinde yönetilmesi lazım. Eğer kin ve öfkeden yola çıkarsanız devlet dediğiniz kurumu yıpratmış olursunuz" ifadelerini kullandı.
"ÖZ ELEŞTİRİYİ YAPABİLİRSEK EN AZINDAN BİRBİRİMİZİ DAHA İYİ ANLAMIŞ OLURUZ"
Devlette liyakatın önemiyle ilgili Kılıçdaroğlu, liyakatın öneminin anlaşıldığını belirterek, "Siyasi partilerin bu darbe sonrası oturup öz eleştiri yapmaları gerektiğini söyledim. Bu öz eleştiriyi yapabilirsek en azından birbirimizi daha iyi anlamış oluruz. Türkiye öyle bir atmosfere sürüklenmişti ki, iktidarın her dediğinin doğru, muhalefetin her dediğinin de yanlış olduğu şeklinde bir algı geniş kitlelere pompalanmıştı. Bizim her dediğimiz doğru olmayabilir. Ama iktidarın her dediği de yanlış olmayabilir. Biz birbirimizi dinlemeliyiz. Demokrasinin aslında bir uzlaşma kültürü olduğunu unuttuk aslında. Demokrasi bir uzlaşma kültürü demektir. Darbeciler dayatırlar. Demokrasilerde insanlar oturur bir masada görüşler beyan edilir, sonra uzlaşır. Biz bu süre içinde uzlaşmayı unuttuk. Bunun doğru olmadığını artık kabul ediyoruz. Bir masanın etrafında oturup neyi niçin yanlış yaptık bunu konuşuyoruz. Bu konuşmayı yüreğimizle de yapmamız lazım. CHP çoğu zaman suçlanır. Oysa hiçbir zaman hayatımızın hiçbir döneminde ne bireysel, ne de kurumsal olarak bir inanca karşı olmadık. Devlet dediğiniz kurum liyakat üzerine yükselir. Bir kişi bir cemaattense ve cemaatten olduğu için devlette yükseliyorsa liyakat bozulur. Devlette yükselmenin kuralı vardır. O da bilgi, birikim, deneyimdir" değerlendirmesinde bulundu.
"SORULARI KİM DAĞITTI, ONLAR NASIL GELDİLER BUNLARIN HESABININ SORULMASI LAZIM"
Sınav sorularının çalınmasına ilişkin Kılıçdaroğlu, "Bunları biz biliyorduk. Şimdi sınav sorularının çalındığı söyleniyor. Ne zamandan beri Harp Okullarında 1988'den beri. Düşünün siz sınava giriyorsunuz, olağanüstü emek harcıyorsunuz sonra sınav soruları çalınıyor belli bir gruba dağıtılıyor. Sonra bunlar başarılı oluyor. Bunlar doğru değil. Bir öz eleştiri yapmamız lazım. Bunların üzerine gitmemiz lazım. Soruları kim dağıttı, onlar nasıl geldiler bunların hesabının sorulması lazım" dedi.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın 'biz zamanında muhalefeti dinlemedik, sonra muhalefette bizi dinlemedi' ifadelerinin sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, "Sayın Bozdağ'ın ifadesi daha önce Meclis Başkanı 4 siyasi partinin genel başkanlarını davet etti. Oraya gittik. Genelkurmay Başkanı, Diyanet İşleri Başkanı, Yargıtay, Sayıştay, Danıştay başkanları da oradaydı. Dedim ki ben, 'biz bunu yıllar yılı dile getirdik. Bize yapmadığınız kalmadı.' Bekir Bey o zaman bunu söyledi dedi ki 'Bir dönem biz sizi dinlemedik, sonra siz bizi dinlemediniz' diye ifade etti. Doğrudur. Sonuçta demek ki bir öz eleştiri ihtiyacımız var ve bunu yapmalıyız. Uzlaşma kültürünün demokrasinin vazgeçilmez kuralı olduğu fark edildi. Önemli olan bu sıcak atmosferin ötesine geçtiğimiz zaman normalleşen bir Türkiye'de bu kuralın geçerli olması lazım" şeklinde konuştu.
"BİR ORTAK MEMNUNİYETLE TOPLANTI SONA ERDİ"
Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne gitmesine ilişkin ise şunları kaydetti: "Darbe sonrası yaşananlar malum. Ertesi gün ben Ankara'ya döndüm. 4 siyasi parti parlamentoda darbeye karşı yapılanlara karşı birer konuşma yaptı. Ertesi gün Sayın Cumhurbaşkanı aradı. Darbeye karşı tavrımız dolayısıyla, televizyonlara darbe karşıtı yaptığım açıklamalarım dolayısıyla teşekkür etti. Ben de kendisine teşekkür ettim. Siyasi partilerin varlık nedeni darbelere karşı çıkmak. Daha sonra Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri benim özel kalemimi arayarak Sayın Cumhurbaşkanının böyle bir daveti olduğunu ifade etmiş. Ben daha önceki konuşmalarımda demiştim, 'olağanüstü bir durum olmadığı takdirde gitmeyeceğim.' Bir devlet krizi yaşadığımız malum. Böyle bir ortamda biz hayır böyle çocuklar gibi ben geçmişte bunu demiştim asla gitmeyeceğim demedim. Olağanüstü bir durum vardı gittik tabi. 4 siyasi partinin liderinin orada olmasını isterdim. Sonuçta, şöyle bir tablo var. Yapılan görüşmeler, hükümetin verdiği bilgiler, bizim görüşlerimizin alınması.. Çünkü biz samimi olarak görüşlerimizi ifade ettik. Bir ortak memnuniyetle toplantı sona erdi. Demokratik parlamenter sistemimize yönelik bir darbe girişimi var. Bugüne kadar darbe ve darbe girişimleri yaşadık. Ama ilk kez Türkiye Cumhuriyeti'nin parlamentosu bombalanıyor."
"BİZİM EN BÜYÜK ARZUMUZ BU OLAYDAN DERS ÇIKARMAK"
"Darbe dönemlerinde insan hayatının hiçbir değeri yoktur" diyen Kılıçdaroğlu, "Onlar için bir talimatla binlerce insan öldürülebilir. İnsanlar rahatlıkla darağacına götürülebilir. Türkiye en büyük mağduriyetleri hep darbe dönemlerinde yaşamıştır. Şimdi kendimizi affetmek için asılanların adlarını havaalanlarına veriyoruz, parklara veriyoruz. Siyaset sokağa teslim olmadı. Siyaset daha sağduyulu davranarak, devletin saygınlığını koruyarak, hukukun üstünlüğü çerçevesinde hareket etmek zorundadır. Biz bu olağan süreç içinde de bugün söylediklerimizi eğer devam ettirebilirsek bu olaydan ders çıkardık diyeceğiz. Bizim en büyük arzumuz bu olaydan ders çıkarmak" açıklamasında bulundu.
"HDP LİDERİNİN TÜRKİYE'NİN BİRİLİĞİ BERABERLİĞİ AÇISINDAN ORADA OLMASINDA YARAR GÖRÜYORDUM"
HDP'nin Külliye zirvesinde yer almamasına ilişkin Kılıçdaroğlu, "HDP Liderinin Türkiye'nin biriliği beraberliği açısından orada olmasında yarar görüyordum. 5 milyon oy alan bir siyasi partinin ağırlıklı olarak Kürt kökenli vatandaşlarımız oy veriyor HDP'ye. Onlar bir anlamda parlamentoda oldular. Bu konuda bir tereddüt yoktu onlarda darbeye karşılardı. Darbeye karşı olanlar demokrasiyi savunanlar Türkiye'nin bütün siyasal partileri. Sonuçta biz davet sahibi değiliz. Orada düşüncelerimizi açıkça ifade ettik" dedi.
"MİNİ ANAYASADA ANLADIĞIM KADARIYLA SADECE YARGIYLA İLGİLİ DÜZENLEME OLACAK"
Külliye'de zirveden sonra bir mini anayasa paketinin gündeme geldiği hatırlatılarak, bu paketin daha önceki dönemde uzlaşılan 60 maddeden yola çıkılıp, 60 maddeye yargı, darbeyi koruyacak bir takım maddelerin kaldırılmasının mı ekleneceğinin sorulması üzerine ilişkin Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: "Yargı konusunu dile getirmiştim orada. Bir şikayet gelmişti bize yargı cephesinden. Özellikle HSYK'ya üye seçilirken olayın aşırı siyasallaştığını, hakimlerin bölündüğü gibi tablonun ortaya çıktığını ifade ettim. Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığının demokrasi için çok önemli olduğunu ifade ettim. Yargı konusunda bir düzenleme gereği Sayın Binali Yıldırım tarafından dile getirildi. Sayın Bahçeli de buna katıldı. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte belki grup başkanvekilleri bir araya gelebilirler, ön mutabakat sağlayabilirler. 60 maddede gündeme geldi. Ama 60 madde daha uzun süreli bir zamanda ele alınıp değerlendirilebilir diye ifade edildi. Bizim anayasayla ilgili düşüncelerimiz belli, biz anayasanın ilk 4 maddesinin korunmasını istiyoruz. Parlamenter demokratik sistemin korunmasını istiyoruz. Anayasayla beraber darbe hukukunun diğer yasalarında ele alınmasını ve Türkiye'nin tümüyle darbe hukukundan arınmasını istiyoruz. Türkiye'nin en azından AB'deki demokratik standartları yakalaması lazım. bu bizi dünyada saygın bir devlet kılar. Mini anayasada anladığım kadarıyla sadece yargıyla ilgili düzenleme olacak. Böyle bir çağrı gelirse olur. Bizim bugün öğleden sonra anayasa çalıştayımız var."
"DARBE GİRİŞİMİNDE BULUNMAK SUÇ AMA BİR ER VEYA ERBAŞI LİNÇ ETMEK DE SUÇ"
"Hakimler ve savcılar twit atarken veya mesaj verirken tarafsızlığına ve hukuka asla gölge düşürmemelidir" ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu, "Darbe girişiminde bulunmak suç ama bir er veya erbaşı linç etmekte suç. Komutan ne derse emrine uymak zorundasınız. Askerlikte komutanın emri tartışılmaz. Bu sadece bizim ordumuz için değil bütün dünya için geçerlidir. Er ve erbaşı çıkın kışladan tankla şuraya gidin diye talimat verildiğinde o talimatı veren er veya erbaşın da yakalanması ve adalete teslim edilmesi lazım. Kim suç işlemişse gereğine yerine getirilmiş olur. Ben bunu Sayın Başbakana da aktardım. Başbakan da hak verdi" şeklinde konuştu.
28.07.2016 15:40:49