Yeni Yükseköğretim Sınavı Gençlerimiz Üzerindeki Baskıyı Artıracaktır!
Her ne kadar YÖK Başkanı Saraç yeni sistem için "Bir aylık değil, bir yıllık hazırlığın ürünü" olduğunu belirtse de bu bir yıl içerisinde kimlerin görüşlerinin alındığı, hangi eleştiri ve önerilerin sunulduğu konusu belirsiz bırakılıyor. Çünkü herkes biliyor ki söz konusu değişiklikler eğitim sisteminin olumsuz yanlarını gidermek yerine günü kurtarmaya dönük hamleler içeriyor.
Bu nedenledir ki YÖK Başkanı Saraç yeni sınavı "Daha kolay yönetilebilir,yalın ve sade" diye tanıtmak dışında bir seçeneği kalmıyor. Bu açıklama dahi daha önce kendi getirdikleri sistemi yönetemediklerinin ilanı oluyor. Söz konusu "yönetemeyenler", gençlerimizi kobay gibi kullanmaktan geri durmuyor!
Ancak yeni sistemin bu eleştirilerimiz ve tespitlerimizden daha önemli olumsuz yanları olacağını özellikle belirtmek isteriz. Şöyle ki;
Geçen yıla kadar uygulanan YGS ve LYS sistemi getirilirken, sınav stresi nedeniyle artan intihar teşebbüsleri gibi kaygı verici olaylar nedeniyle "Gençlerimizin hayatı bir günlük sınavdan daha kıymetli" denilmişti. Şimdi bu kaygı neden taşınmamaktadır? Değişen ne olmuştur?
Yekta Saraç'ın açıklamasından anlaşıldığı üzere yeni sınav önümüzdeki ilk sınav döneminde uygulanacaktır. Bu durum dahi öğrencilerin üzerindeki baskıyı artıracaktır. Çünkü, daha önce iki sınav bulunmakta ve öğrenciler de bu iki sınav tarihlerine göre hazırlanacakları konuları planlamaktayken, yeni sınavla birlikte sınav gününe kadar tüm konulara, üstelik soru tiplerini bilmedikleri,sınav sürelerinin belli olmadığı bir sınava hazırlanmak zorunda kalacaktır. Bu durumun gençlerimiz üzerinde baskı yaratmayacağını ifade etmek, en naif tabirle onların hayatını ve emeğini ciddiye almamaktır.
Yeni sınav sistemiyle, bir gün içerisinde sabah ve öğleden sonra yapılacak oturumlarla adayların "başarı" göstermesi beklenmektedir. Böylesi bir sınav sistemi, insani olmayan bir nitelik taşımaktadır. Çünkü, aynı gün içerisinde sabah oturumunda 80 soruluk Temel Yeterlilik Sınavı ve ardından üç oturuma birden ya da herhangi birine girerek en az 40 en fazla 160 soru sorulacak olan bir sınav sisteminin sonuçları açısında geçerlilik ve güvenilirlik taşımayacağı ortadadır.
Geçmiş dönemde sınavlarda yaşanan kopya skandallarının sorumluluğunu yetkililer ve hükümet almamıştır. Bu skandalların sorumluluğu adayların omzuna yüklenmiş ve sınavlar olağanüstü güvenlik önlemleri nedeniyle eziyet haline dönüştürülmüştür. Şimdi YÖK Başkanı bir gün içerisinde iki sınavın yapılacağını ifade etmekte, adayların iki sınav arasında zamanın olacağını belirtmektedir. Yanında sınava para dahi götüremeyen insanlara bu yeni bir eziyet olmayacak mıdır? Sınav stresini artırmayacak mıdır?
Yeni sistemde "Temel Yeterlilik Sınavı" olacağı ve bu sınavda ağırlığın Türkçe ve Matematik konularına verileceği belirtiliyor. Halbuki PISA sonuçlarına bakıldığında ülkemizde Türkçe ve Matematik konusunda eğitim sistemi alarm verdiği görülüyor. Açıktır ki bu sınavla bu soruna çözüm üretilmek isteniyor. Ancak unutulmamalı ki söz konusu sorunun çözümü sınav sisteminde değil eğitim sisteminde yapılacak köklü değişikliklerde yatmaktadır. Dolayısıyla söz konusu sınav eğitim sistemini yamalı bohça olmaktan çıkarmayacak, aksine yine sorumluluğu gençlerin omzuna yükleyecektir.
Aynı günde iki sınavın yapılacak olması, bir başka sorunu da gündeme getirmektedir. Adaylar, ilk sınavdan sonra ikinci sınava, alan sınavına da girecektir ve ilk sınavda başarısız olması durumunda girdiği ikinci sınavın hiçbir anlamı kalmayacaktır. Üstelik ÖSYM'nin bugüne kadarki uygulamaları göz önünde bulundurulduğunda her oturum için ayrı ayrı ya da bunların ortalamasının alındığı tek sınav ücreti biçiminde yüksek meblağlar isteneceğine de şüphemiz yoktur. Dolayısıyla ilk sınavda baraj altında kalan bir aday, hem maddi olarak hem de emek ve zaman açısından kayıp yaşayacaktır. Bu sorunun düşünülmemiş olması dahi başlı başına sorundur!
Yeni sınavda önemli bir sorun alanı da Meslek Yüksekokullarına geçişi kolaylaştırma arzusunda yatmaktadır. Çünkü bugün uygulanan 4+4+4 sisteminde yoksul ailelerin çocuklarına açık lise, özel ya da devlet meslek liseleri ve imam hatip liseleri dışında bir seçenek sunulmamaktadır. Dolayısıyla yoksul ailelerin çocukları işçileşmeye, ait olduğu sınıfa mahkum edilmektedir. YÖK Başkanı'nın duyurduğu sistem, bu sorunu sorgulamak ve çözüm üretmek yerine daha istikrarlı biçimde sürdürmeyi odağına almaktadır.
Son yapılan YGS ve LYS sonuçları değerlendirildiğinde tercih yapma hakkı olan adayların yarısının bir sonraki sene puanının düşme ihtimali nedeniyle tercih yapmadığı görülmektedir. Yeni sınavda bu soruna çözüm, sınav puanının iki yıl geçerli kılınmasıyla aranmıştır. Ancak tercih yapılmama nedenlerinin en önemli yanı Türkiye'deki üniversitelerin sunduğu olanaklar açısından eşitsizliğidir. Çünkü AKP her ile bir üniversite açarken bilim seferberliği için değil, öğrencilerin müşteri olarak görüldüğü bir kalkınma gerekçesiyle bu adımları atmıştır. Bu nedenledir ki tercih edilmeyen üniversiteler ve programlar sorunu varlığını sürdürecektir.
Eğitim Sen olarak, sorunun sınav çeşitlerinde olmadığını, aksine sorunun daha köklü biçimde sınavlara odaklanmış olan eğitim sistemi içerisinde olduğunu ve köklü değişikliklere gidilmeden kalıcı çözümlerin üretilemeyeceğini belirtmek isteriz. Çocuklarımızı ve gençlerimizi böylesine yakından ilgilendiren bir konuda alelacele yaşama geçirilen, "Ben yaptım oldu" denilen değişikliklerin daha büyük sorunlara yol açtığını hatırlatmak isteriz. Bu nedenle talebimiz, yeni sisteme geçişin ertelenmesi ve yapılacak değişikliklerin geniş bir uzlaşıyla oluşması için farklı görüş, eleştiri ve önerilerin değerlendirilmesiyle, bu sürecin açıklıkla yönetilmesiyle planlanmasıdır. Unutulmamalıdır ki yap boz haline dönüştürülen sadece eğitim sistemi değil gençlerimizin, çocuklarımızın hayatıdır.
ÇETİN KOÇYİĞİT
EĞİTİM SEN KARS ŞUBESİ YÜRÜTME KURULU ADINA